3 Ocak 2017 Salı

Sevgi SOYSAL'ın "Yenişehir'de bir öğle vakti romanı"

Sevgi SOYSAL’ın “Yenişehir’de Bir Öğle Vakti” adlı romanı 70’lerin Ankarasından çeşitli insan hayatlarının aynı karede fotoğraflanmasıdır. Bir kavağın düşüşü üzerine kurgulanan roman, bir buçuk saatlik olay esnasında orada olan insanların karakterlerine ve düşünce yapılarına eğilmiştir. Soysal burada kavağı bir metafor olarak kullanmıştır. Kavak, sistemi temsil eden bir metafordur ve kökleri çürüdüğü için düşmektedir. Özellikle sınıfsal farklılıkların insanın karakterini, benliğini nasıl etkilediği, sosyal hayatta nelerle karşılaşıldığını yansıtmıştır. 70li yılların Türkiyesinde aile, devlet, ahlak, aşk, kadın-erkek ilişkisi, işçi sınıfının durumu, ve küçük burjuvazilerin nasıl şekillendiğine tanık oluyoruz. Kavak ağacı metaforu genç ve yaşlı kuşak arasındaki değişimi, hükümetin ve yaşam koşulların değişiminin etkilerini yansıtmaktadır.
Kitabın başında tezgahtar Ahmet’in gözünden değişen toplumun alışkanlıkları ve ahlaki değerlerinin değiştiğini görüyoruz. Genç kuşağın artık dışa açıldığını, yabancı filmlere ve müziklere ilgisinin arttığını erkekler de kadınlarda dış görünüşlerine önem vermeye başladığını görüyoruz. Toplumsal kesimlerin farklılıklarının bölge değiştirdiğini de görüyoruz. eski alışkanlıkların, yerini hızla yeni yeme içme ve yaşama biçimine terk etmeye başlamasıdır. Eskiden Ulus’taki kaldırımlarda mallarını satanlar, şimdi Kızılay’ın göbeğinde, sıklıkla görülmeye başlamıştır. Üstelik Ulus’ta alınan mallar değersizleşirken,
Kızılay’daki mağazalardan mal almak, saygınlık ölçütüne dönüşmüştür O dönemde Ulus Halinin yerini süper marketlerin almasını görüyoruz. Genç neslin ailesinin kış için Halden erzak depolamasından utandıkları da aile ve toplumdaki ahlak kuramlarının yavaş yavaş değiştiğini göstermekte. Soysal, kitabında Batılılaşma etkisine de değinmiş ve Kızılayda “sandviççi” “hot dog” dükkanlarının açıldığından bahsetmiştir. Bu bir nevi Avrupa’ya ve Amerika’ya açılan kapıdır. Türkiye halkı Avrupa’nın elinden bu tür yiyeceklerle tutmaya başlamıştır. Bir diğer karakter olan Necip Bey ise Balkan savaşları sonrası göç eden bir aile çocuğu olarak çıkıyor karşımıza. Babasından miras kalan necip beyin parasının tükenmeye başlamasıyla dönemde hayatın pahalılaştığını ve mirasa konarak küçük burjivazilerin varlığını ve Avrupa özentisi bir kesimi görüyoruz.
Ali-Olcay-Doğan karakterine baktığımızda ideolojik ve sınıfsal kimliklerin farklılıklarını daha net görmekteyiz. Kişiler üzerinde işlenen sorunlar 70li yılların insan panoramasını yansıtmıştır. Burjuva sınıfından bireylik sorunu aile yapısının değişmesini ve çocuklara sevgiden çok para verilmesi onların bunalıma itmiş ve ailelerini karşı nefret ve kin düzene karşı da duyulan bir şey olmuştur. Geçmişte Cumhuriyet Halk Partili olmanın kazandırdığı ayrıcalıklı konumdan yaşlı kuşak oldukça memnundur ve aynı şekilde devam etmek ister ama göremedikleri şey kavağın devrilmesi gibidir. Artık o çürümüştür ve sarsılmaktadır ama bu kesim bunu görmek istemez. Aynı zamanda sosyal statülerin önemi ve rolü ortaya çıkmaya başlamıştır bu yıllarda. Maddi varlık ön plandadır. Bunun dışında işçi sınıfına toplumun kentli kesiminin bakışı ve onlardan uzak duruşu da yansıtılmıştır. Artık insanlar arası ilişkiler bir statü farkına dönüşmüş ve bu şekilde yaşanmaktadır. Bu statü farkının ve işçi sınıfının ezilmişliğini sorunlarını Ali karakteri üzerinden yansıtılmıştır. Doğanın Halka inme çabasının sonuçsuz kalması aradaki uçurum farkını iyice gösterir. Çünkü sadece yorumlayarak insanları tanımadan ve orada yaşamadan halka inmek neredeyse imkansızdır. Ali ise halktır.
Kavak ağacı metaforu, değişen sistemin çöküşünü ve nasıl değiştiğini göstermektedir. Artık ne ağaç ne toplum ne sistem 40 yıl öncesi değildir ve bu değişime ayak uyduramayanlardan biri de kavak ağacıdır. Betonlaşma yüzünden kökünün gidecek yeri kalmaması ve kurumaya başlaması, sistem içinde geçerlidir yaşlı kuşak içinde. Orta ve üst sınıfın sistemden en az zararla sadece bakarak sıyrılması, sonradan zenginleşenlerin sistemi umursamaması ve kavağın toplumun en altında kalan kapıcının üstüne devrilmesi, bu düzende yine en çok zararı toplumun alt ve işçi sınıfının alacağını yansıtmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder